Uzun süren etnik gerilimlerin ardından Türkiye 1974 yılında Kuzey Kıbrıs’ı asker gönderdi. Kıbrıs, güneyde Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak ikiye bölündü. Çatışma her iki tarafta da yaygın ölüm, şiddet ve yerinden edilmeyle sonuçlandı.
Kıbrıslı aktivistler ayrıca İngiltere ve ABD’nin eylemlerinin Kıbrıs’ı hedef haline getirme riski taşıdığını ve Yemen’deki saldırılarının bölgesel tırmanma korkularını arttırdığını iddia ediyor.
Kariati, “İnsanlar misillemeden korkuyor. Bazılarının üslere karşı mücadeleye katılmasının bir nedeni de bu. Kıbrıs’ın güvenli olduğunu söyleyebilir miyiz? Emin değilim.” şeklinde konuştu.
AB’nin en doğudaki yönetimi, 2019’da kuzeye isabet eden bir Suriye uçaksavar füzesi dışında Orta Doğu’dan şiddet içeren bir taşma yaşamadı. Yine de İsrail Hamas savaşının bölgeyi sarabileceğine dair endişeler artıyor.
“Üsleri insani yardım için kullanıyoruz”
İngiltere Savunma Bakanlığı sözcüsü Euronews’e yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kıbrıs İngiliz Kuvvetleri, Gazze’ye yardım götürmek için deniz yollarını takip etmek gibi insani yardım ve afet yardım operasyonlarını desteklemede hayati bir rol oynuyor.
Sözcü, “İsrail’e sağlanan tek istihbarat desteği, 7 Ekim’de İsrail’in güneyine düzenlenen ölümcül saldırının ardından Filistinli militanlar tarafından rehin alınan 240 kişi için silahsız RAF uçaklarının rehinelerin yerini tespit etmek için kullanılması yoluyla olmuştur. Üs bölgeleri Avrupa’nın ve daha geniş bölgenin güvenlik ve istikrarına büyük katkı sağlamaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti güvenilir ve değerli bir ortaktır ve SBA’lar Kıbrıs’ın sivil tahliye operasyonlarına katılım da dâhil olmak üzere birçok ortak zorlukta Birleşik Krallık-Kıbrıs ortak çabalarını desteklemektedir” dedi.
Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı üslerdeki insani yardım faaliyetlerine dikkat çekerek, Kıbrıs İngiliz Kuvvetleri’nin Gazze’deki çatışmalar nedeniyle acı çeken herkese yardım ulaştırılmasını sağlama çabalarını desteklediğini belirtti.
“Sömürge olarak görülüyor”
Kıbrıs 1960 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazandığında, Londra Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıslı toplum liderleriyle bir anlaşma yaptı. Anlaşma, Akrotiri ve Dikelya’nın egemen bölgeler olarak İngiliz yargı yetkisi altında kalacağını belirtiyordu. Bu üsler, Kıbrıslı yetkililerin erişimi dışında faaliyet gösteriyorlar.
Birleşik Krallık ülkeyi ‘kontrol’ etmiyor olsa da Kariati, üslerin adadaki pek çok kişi tarafından “sömürge” olarak görüldüğünü iddia etti.
Kariati, “Topraklarımızın bir kısmı emperyalist bir güç tarafından işgal ve kontrol edilirken istediğimiz gibi hareket edebilir miyiz? Kıbrıs halkının üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı yerler var.” diye konuştu.
Kıbrıslı yetkililer defalarca herhangi bir askeri operasyona dahil olmadıklarını ve İngiltere’nin kuruluş anlaşmaları uyarınca tesislerdeki faaliyetler hakkında kendilerini bilgilendirmek zorunda olmadığını söyledi.
Ancak The Guardian’ın haberine göre ABD Büyükelçisi ve İngiliz Yüksek Komiseri, ocak ayındaki ilk hava saldırısından önce Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nı Yemen’deki askeri harekat konusunda bilgilendirdi.
Kariati gibi kampanyacılar Güney Kıbrıs yönetiminin, İngiltere ve ABD’nin İsrail’e yardım etmesine izin vererek Gazze’de akan kana ortak olduğunu iddia ediyor.
Kariati, “Onlar [liderler] yasal nedenlerle bir şey yapmaya hakları olmadığı bahanesini öne sürüyorlar. Ama isteselerdi savaşa karşı olduklarına dair siyasi bir açıklama yapabilirlerdi.” dedi.
Güney Kıbrıs hükümeti Euronews’in yorum talebine yanıt vermedi.
“Kıbrıs’ta askeri varlığın sayısı ve gücü artıyor”
Ancak Kıbrıs topraklarında faaliyet gösteren tek ülke Birleşik Krallık değil.
Fransız uçakları adanın güneydoğu köşesindeki bir askeri hava üssünü kullanırken, DeclassifiedUK, doğrulanmamış olsa da ABD ordusunun Akdeniz adasındaki varlığını arttırdığını bildiriyor.
Kariati, adanın “harita üzerinde çok stratejik bir nokta” olmasının yanı sıra, Batılı güçlerin yakın zamanda keşfedilen gaz rezervleri nedeniyle Kıbrıs’la ilgilendiğini iddia ediyor.
Bir ABD firması, Türkiye’nin adadaki barışı bozabileceği yönündeki uyarılarına rağmen 2011 yılında doğal gaz arama sondajına başladı. Kıbrıs, 2017 yılında Exxon Mobil, İtalyan ENI ve Fransız Total şirketlerine sondaj ruhsatı verildiğini duyurdu.
Buna paralel olarak İsrail ve Kıbrıs 2011 yılında münhasır ekonomik bölge (MEB) oluşturarak iki ülkenin petrol ve su altı gaz rezervleri üzerindeki haklarını netleştirdi. İsrail, Kıbrıs, ABD ve Yunanistan daha sonra 2019’da enerji, siber ve altyapı güvenliği alanlarında işbirliğini geliştirme konusunda anlaştı.
Kariati, bu gelişmelerin Kıbrıs’taki desteğin İsrail’e kaymasına yardımcı olduğunu, ülkenin 1980’ler ve 90’lar boyunca Filistinlileri desteklediğini ve adanın “yeni bir askerileşme” yaşadığını iddia ediyor: “Kıbrıs ve çevresindeki askeri varlığın sayısı ve gücü artıyor. Bu bizi hiçbir şekilde güvende hissettirmiyor”