Gündem

‘Kalbinizi yoracak kadar dünyaya bağlanmayınız’

Elinde bulunan maddî ve fani varlığa nasıl dayanırsın? O, nasıl yaparsan yap elinden çıkıp gidecek. Gidici şeye dayanıp Hakk’a güvenmeyi bırakmak caiz olur mu?
Elinde bulunan maddî ve fani varlığa nasıl dayanırsın? O, nasıl yaparsan yap elinden çıkıp gidecek. Gidici şeye dayanıp Hakk’a güvenmeyi bırakmak caiz olur mu?
Hak varlığına güven. O’nun varlığı bitmez, tükenmez. Seni bu hâle sürükleyen bilgisiz hâlindir. Cahilliği bırak. Hak varlığına güvenmek en büyük zenginliktir.
Ey takva hâlini bırakan, keramet dünyada ve âhirette senden ırak oldu. Ey sebeplere ve fani varlıklara güvenen, kuvvetin gitti. Hak’la aziz olmak sana dünya ve âhirette uzak oldu.
Ey ne zaman olsa elinden gidecek fani menfaate aldanan, Hak zenginliğini kaybettin. Bu hâlinle O’na karışamazsın. Dolayısıyla âhirette de bulamazsın.
Ey evlat! Her hayrın esası olan bir şey var: Sabır. Bunu birçok yerde söyledik. Yine sırası geldikçe söyleyeceğiz.
Allah’a güvenen, itimat eden ve O’na bağlı olan, sabırlı olmalıdır. Sabra niyet ettin mi, yalnız Hakk’ı dile.
Bunun mükâfatı sana O olur. Sabrı Hak Teâlâ için yaparsan, kalbine sevgisini koyar, dünya ve âhiret yakınlığını verir.
Sabrın asıl mânası Hakk’ın kaza ve kaderine boyun eğmektir. O’nun hükmüne boyun eğmek gerekir. Çünkü olacak işler geçmişte yazılmıştır. Bu arada sana sabırla dayanmak düşer. O’nun hükmünü tağyire, hiçbir kimse güçlü değildir.
Bu hâlde sana da sabırdan başka ne düşer ki? Bu hâl iman sahibine göre müsellemdir. Bu sebeple hakkında verilen hükme boyun eğmekten başka çare yoktur. İman sahibi ihtiyarı (iradesi) ile sabırlı olur. Sabır ilk devirlerde zorla yapılır. İman kemale erince de severek yapılır.
Sabırlı olmayan, iman iddiasında bulunamaz. İmanın zayıf, çünkü sabrın yok. Boş yere iddiaya kapılma. Marifet sahibi de olman kabil değildir. Çünkü Hakk’ın fiillerine rızan yok. Bunlar büyüklerin işidir. Mücerret iddia ile olmaz.
Konuşma. Sana söz hakkı yok. Kapıyı görmekten laf etme. Kapıya var. Eşiğine başını koy. Kader ayağı seni çiğner ve başını alır; buna da sabırlı ol. Zarar ve fayda ayakları da üzerinden geçer; buna da dayan. Bunlar kalp varlığında mevcut pasları siler. Dış varlığın olduğu gibi kalır; ezilecek diye üzülme.
Güzelliğinin bozulması aklına gelmesin. Her şey kendiliğinden olur, hem de yerinde. Cesedin gitmiş gibi bir ruhanî âleme dalarsın.
Bu işler sükûn ister. Huzur ister. Maddî şeylerin kalpten çıkmasını ister. Bu hâllerin gerçekleşmesi için kalbe sahip olmak lazımdır. İç ve mâna âlemini, sırrını ve kalbini fani varlıklara bağlama.
Mademki artık iman sahibi olmak istiyorsun, bu söylediklerimi yap. Ah ne kadar çok ilâç tarif ediyorum; fakat hiçbirini kullanmıyorsun.
Benim günahım ne? Arz ve tul yönünden meseleyi açıyorum; şerh ediyorum. Fakat yine anlamıyorsun. Size öyle öğütler veriyorum ki, hayret, hiçbir öğüdü tutmuyorsunuz.
Kalbiniz ne kadar kararmış. Yaratan’a karşı olan bu cehalet ne? Eğer ona iman edip irfan sahibi olsaydınız, ölümü ve sonrasını düşünmek zahmetine katlansaydınız, bu hâle düşmezdiniz. Yaratan’ın karşısına nasıl olsa bir gün çıkacağınız aklınıza gelseydi, bu durum sizden uzak olurdu.
Her gün şahlarınızdan biri yolcu olmakta; buna şahitsiniz. Bu hâl size öğüt vermiyor mu? Babanızın ölümü de mi göz önünüze dikilmiyor? Her gün size dualar okuyan ve ardınızdan gözyaşları akıtan ananızın ölümü de mi sizi uyandırmıyor? Her an beraber yaşadığınız çocuklarınız ve hanımınızın ölümü de mi size ders vermiyor?
Bunlardan öğüt alınız. Ve nefsinizi biraz terbiyeye çalışınız.
Kalbinizi yoracak kadar dünyaya bağlanmayınız. Orada daimî kalan olmadı; devamlı kalmaya heveslenmeyiniz.
Kalbinizi temizleyebilirsiniz. Onu kötü hâlinden çekip almak sizin elinizde. Halkı kalbinize sokmayabilirsiniz.
Siz hâlinizi iyiye çevirmek isterseniz, Hak Teâlâ da size yardım eder. Hak Teâlâ şöyle buyurur: “Allah Teâlâ hiçbir kavmin halini değiştirmez. Ta, onlar kendilerinde bir değişiklik yapıncaya kadar.” (er-Ra’d, 11) (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur’r Rabbani eserinden)

Bir yanıt yazın